Kasım 10, 2006

Atatürk'e Dair

"[...] Tahsin Coşkan o zamanın genç bir ziraat mühendisi. "Gel Tahsin seni bir yere götüreceğim, fikrini almak istiyorum" diyor Atatürk. Giderler ve Atatürk'ün gösterdiği yere bakar Tahsin Bey. Burası sivrisinek salgını, hayvan leşlerinin olduğu berbat bir bataklık arazisidir. Tahsin Coşkan, "Ya paşam, hayrola?” der. Atatürk, "Buraya bütün masrafı cebimden olmak üzere bir orman çiftliği yapmak istiyorum" diye cevap verir. "Paşam buranın ıslahı ya sizin paranızı tüketir ya da zamanınızı, neden bu kadar mümbit topraklar varken gelip de burayı tercih ettiniz?" der Coşkan. Atatürk’ün cevabı Atatürkçe'dir. Der ki "Ben en zor olanı yapayım da siz arkamdan kolayları nasıl olsa yaparsınız."

Yok Atatürk birşeyler anlatmaya çalışmıyor, bence bu beylik laftan başka birşey değil diyorsanız buyrun:

"Yıl 1930. Atatürk Yalova köşküne doğru çıkmakta. Bir de bakar ki bir bahçıvan köşkün yanındaki çınar ağacını kesmek üzere. "Yahu," der "sen hayatında hiç böyle bir ağaç yetiştirdin mi ki kesmeye muktedir görüyorsun kendini ve niye?”. Bahçıvan der ki; "Paşam çınar ağacının kökleri köşkün temelini kaldırdı, yaprakları da köşkün pencerelerine müdahale ediyor. Ya köşkü kaybedeceğiz, ya ağacı keseceğiz. Onun için de kusura bakmayın ama biz ağacı kesiyoruz". Atatürk bir an düşünür; "Hayır, gerekirse köşkü ağaçtan uzaklaştırırız" der. Derler ki bu gün Mustafa Kemal bir hoş. Ne demek köşkü tutup da ağaçtan uzaklaştırmak?

"Ama inanır mısınız mühendis değil, mimar değil, ziraatçı değil; ama ne yapar biliyor musunuz, Atatürk İstanbul’daki köprü altındaki tramvay raylarını Yalova’ya taşıtır. Köşkü hiç yıkmadan olduğu gibi tutarak kendisi de kazma kürek temelini kazar ve köşkün altına tramvay raylarını döşeyerek köşkü ağaçtan 4 metre 80 santim kenara çekerek hala Cumhuriyetimiz gibi ayakta durmakta olan çınar ağacının kurtuluşunu temin eder."

Atatürk Orman Çiftliği'nin kuruluşuna dönelim:

"Tahsin Coşkan “Paşam burada hiçbir şey yetişmez, pek uğraşmayın” der, ama dinleyen kim? Der ki “Tahsin buraya ziraatçileri getir ve incele, bana resmi bir yazı getir burasıyla ilgili”.

"Biraz sonra Tahsin Coşkan çok mutlu, kendi dediği çıktı, üzerinde "Burada hiçbirşey yetişmez" yazılı, altında da ziraatçilerin imzasının olduğu bir belgeyi Mustafa Kemal’in önüne koyar. Atatürk biraz mütebbessim okur bu yazıyı. Kalemi alır, bu kağıdın yanına aynen şunları yazar “Burası vatan toprağıdır, kaderine terk edemeyiz”.

"Etmez de. Aynı Sakarya savunması gibi akasya savunmasını ele alır, çam ve köknar dikimini 30 Ağustos itibari ile tamamlar ve hiç unutmayacağımız bir gün, lütfen hiç unutmayın, tarihte atladık bu günü, 25 Mayıs 1933. Ne yapar biliyor musunuz? Hani 5 Haziranlarda kutladığımız bir gün var, çevre günü değil mi? Çevre günü ne zaman kutlanmaya başladı? 1980'den sonra. Peki 25 Mayıs 1933, Atatürk ne yaptı? İlk Çevre günü kutlamasını yaptı. Hem de bugün okullara soruyorum ne yaptınız diye, "ya ağaç diktik ya çöp topladık" diyorsunuz, öyle falan değil. Bütün Ankara halkını bedava trenlerle buraya getirtiyor, ağaçlar boy vermişler, altında dinlenmektedirler, havuz yapılmıştır, çocuklar yüzmektedirler. Hatta bütün masrafı cebinden ödemiştir ama karı da almamıştır, buraya bir fabrika yaptırmıştır, süt ürünleri üretilmektedir, herkes yemektedir. Herkes çok mutlu ama en mutlusu Mustafa Kemal Atatürk.

Nebizade diye bir arkadaşı var Atatürk'ün, Nebizade’nin kafası çok karışık. "Yahu paşam senden başka bir tek kişi burada bir ağaç yetişeceğine inanmadı. Peki sen nasıl anladın burada orman olacağını?" der. "Gel Nebizade gel, şimdi anlatayım sana. Hani Tahsin Coşkan’ın burada birşey yetişmez dediği günün akşamı var ya, o akşam tebdili kıyafetle Çankaya’dan kaçtım, buradaki köylülere geldim. Köylüler beni tanımadılar. Köylülere, "Ağalar," dedim "burada ağaç yetişip yetişmeyeceğini bana en kolay yoldan nasıl ispat edersiniz?". Al dediler, bana bir testi su verdiler, bir de kazma kürek. "Kaz orayı iki gün sonra gel biz sana ne olacağını söyleriz". Ah o iki gün Çankaya’da nasıl geçti bir Allah bilir bir de ben. İki gün sonra gittim testiyi çıkardım, testinin içinde su bitmişti. Boş testiyi köylülere uzattım. Dediler ki bana "Ağa testide su kalmamış, toprak su emiyor, bakma bunun üstünün kurak olduğuna, biraz uğraş burda ne ekersen biçersin". Ve hani Tahsin Coşkan’ın o raporu bana getirdiği gün ben çoktan projeye başlamış epey de ilerlemiştim” diyecektir.

Notlar:
  • Kaynak: İçimizden Biri Atatürk, Prof. Dr. İlknur Güntürkün Kalıpçı
  • İmla ve anlam hatalarını düzeltmeye çalıştım. Bu artık orijinalinden biraz farklı bir metin.
  • Sezen'e teşekkürler..

0 yorum yapılmış: